Mobile menu

Matematikle Satranç Arasında Bir Hayat!

“Bakarak Olsaydı Kedi Kasap Olurdu”

1962 Doğumlu. Satranca çok geç bir yaşta, üniversite sıralarında, öğrenci yurdunda bir başladı, “pir” başladı. Tam dokuz kez Türkiye Bayanlar Satranç Şampiyonluğu unvanını kazandı. 21 Yıldır matematik öğretiyor ve 26 yıldır satranç oynuyor. Ve kralların oyununa ilk günkü gibi aşkla, heyecanla, tutkuyla bağlı olduğunu söylüyor. Gerçek bir “satranç emekçisi” WIM Nilüfer Çınar Çorlulu ile 2006 Türkiye Bayanlar Şampiyonası sırasında TSF’nin merkezinde görüştük.

Söyleşinin devamı için...

Murat KUL : Sizdeki bu satranç sevdası ne zaman başladı ?  

Nilüfer Çınar ÇORLULU : Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin kız öğrenci yurdunda. Birinci sınıftaydım. Fen – Edebiyat Fakültesi matematik bölümünde öğrenciydim. Bir gün Nuran Ünsal isimli bir arkadaşım bana satranç öğretti ve her şey değişti hayatımda.

KUL : Bugün için çok geç bir yaşta başlamışsınız ama belli ki çok sevmişsiniz satrancı. Tamamen tesadüf mü başlamanız ?

ÇORLULU : Evet. Aslında ben liseyi bitirene kadar basketbol oynuyordum. Hatta o kadar başarılıydım ki, bir hocam spor akademisine gitmemi tavsiye etmişti.

KUL : Peki, satrancı öğrendiniz ve sonra ne oldu ? Ne değişti hayatınızda ?

ÇORLULU : Hayatımın akışı değişti. Ama önce şunu belirtmeliyim tam olarak bile öğrenememiştim. Bana öğreten arkadaşım şah’ın sadece çapraz karelere hareket edebileceğini söylemişti. Tabii sonra ben oyunla ilgili bulabildiğim her şeyi okumaya başlayınca eksiklerimi de giderdim. Satranç bir anda o kadar önemli bir hal aldı ki benim için, hayatımda başka bir şey düşünemez, yapamaz oldum. Çok dışa dönük bir insanken sadece satranç oynamaya, satrançla ilgilenmeye başladım.

KUL : Acaba matematik eğitiminizin de bunda bir etkisi oldu mu ?

ÇORLULU : Kesinlikle. Matematik benim çok sevdiğim bir bilim dalı. Satrançta ilerledikçe matematikte, matematikte ilerledikçe satrançta ilerledim diyebilirim.

KUL : Doğrusu ben de pek çok insan gibi matematik ile satrancı birbirine yakıştıranlardanım. Sizce temel de nasıl benzeşiyorlar ?

ÇORLULU : Her ikisi de üst düzeyde çok yoğun bir zihinsel faaliyet gerektiriyor. Her ikisi de hem bilim hem sanat aynı zamanda.

KUL : Hazır konu buraya gelmişken sorayım. İnsana karşı bilgisayarların mücadele etmesini ve buradan hareketle ortaya çıkan tartışmalar için neler söyleyeceksiniz ? İnsanın bu teknolojiye karşı hiçbir şansının olmadığını dile getirenler artıyor.

ÇORLULU : Ben bu tür tartışmaları çok anlamsız buluyorum. Gereksiz bence. Burada bir karşılaştırma olabilir mi ? Hayır. İnsanlık uçak yaptı, karada bin kilometreyi geçti ama hala atletizm var. İnsan – makine değil de program – programa karşı oynamalı.

KUL : Satrancı bir arkadaşınızdan eksikte olsa öğrendiniz ve sürekli oynamaya başladınız. Gerçek anlamda ilk turnuvaya ne zaman katıldınız ?

ÇORLULU : 1984’te Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği Türkiye Şampiyonasına katıldım. İzmir’de İnciraltı’nda idi. Üçüncü oldum. Hatta benimle birlikte gelen bir başka Karadeniz Teknikli öğrenci de, erkeklerde üçüncü olunca Kahraman Olgaç “futboldan sonra satrançta da Karadeniz rüzgarı esiyor” demişti. Aynı yıl Federasyonun Türkiye Şampiyonası’na katıldım ve altıncı oldum. Bu benim hırsımı arttırdı. Hatta bir ara okulu bırakıp tamamen satranca yoğunlaşmak istedim. Ön lisans alacaktım. Ancak Kahraman bey buna izin vermedi. Ben de mezun olup lisans derecemi aldım.

KUL : Daha sonra Türkiye Bayanlar Şampiyonası’nda üst üste alınmış dereceleriniz geliyor sanırım ?

ÇORLULU : 1986’da Türkiye ikincisi oldum. Aynı yıl Dubai Olimpiyatlarına katıldım ve 14 maçın tamamında oynayıp 9.5 puan aldım. Ve 1987’de ilk Türkiye Şampiyonluğumu elde ettim. Üst üste altı yıl şampiyon olunca artık burada yer almanın bana bir şey katmayacağını düşünerek bir süre katılmadım. 1993’te ise Yunanistan’da düzenlenen “zonal” turnuvada ikinci olarak WIM unvanını almayı başardım.

KUL : O dönemde ülke içinde yapılacak her şeyi yapmışsınız. Ancak bu tutku ve hırsla daha ileri de gidebilirdiniz diye düşünüyorum. Neden olmadı ?

ÇORLULU : 1993’te Yunanistan’dan dönünce GM Suat Atalık ile dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in elinden ödül alanlardan birisiyim. Gerçekten güçlü bir WIM’dim o dönemde. Ancak ilerlemek için zaman ve para gerekiyordu. TSF’nin bugünkü imkanları yoktu. Ve bende çalışmak, para kazanmak zorundaydım.

KUL : Para kazanmak zorundaydınız ve satranca gerekli zamanı ayıramadınız öyle mi ?

ÇORLULU : Evet. Çok üzüldüğüm bir anım var. WIM olduğum dönemde TSF Başkanı Emrehan Halıcı idi. Kendisinden ne para ne pul, hiçbir şey istemiyordum. Tek isteğim iyi bir antrenördü, ama olmadı. Federasyonun parası yoktu. Eğer o dönemde bunu başarabilseydim bugün çok farklı olabilirdi. Oysa bugün TSF sporculara destek oluyor. Değer veriyor. Arada o kadar çok fark var ki anlatamam.

KUL : Sonra yeniden Türkiye Şampiyonalarına döndünüz ve yine üç dönem şampiyon oldunuz. Değil mi ?

ÇORLULU : Aslında şöyle oldu. Ben şampiyonaya katılmadan birkaç yıl boyunca milli takımda yer aldım. Ancak sonra bu tartışma konusu oldu. “Artık oynasın, başarılı olursa milli takımda yer alsın” dendi. Ben de 1999’da geri döndüm ve üç yıl üst üste şampiyon oldum yeniden. Tabii o dönemlerde, 80’li ve 90’lı yıllarda Türkiye’de bayanlar arasında düzey çok yüksek değildi. Onu da belirtmek lazım.

KUL : Bir genel kategori var ki buraya çok büyük yoğunlukla erkekler katılıyor ve bir de bayanlar var. Bayan sporcuların kuvvet derecesinin erkeklere göre daha aşağıda olmasını neye bağlıyorsunuz ?

ÇORLULU : Eğer iyi yetiştirilirse ve üzerinde durulursa bayanların da en az erkekler kadar satrancı iyi oynayabileceğini düşünüyorum. Bunun en iyi örneği Judith Polgar’dır.  Ancak genel olarak bu farkın biyolojik ve kültürel farklılıklardan kaynaklandığını söyleyebilirim.

KUL : Genç satranççılara neler söylemek istersiniz ? Onlarda dikkatinizi çeken bir şey var mı ?

ÇORLULU : Bilgisayara bu kadar bağlı kalmasınlar. Tamam bu programlar çığır açtı ama sadece bilgisayar analiz etsinle olmaz. Üstelik repertuarlarını da artık daha geniş tutmalılar. Çünkü herkes, herkesin karşılaşmasını biliyor, tüm oyunlarını görüyor. Yenilikçi olmak gerek diye düşünüyorum. Bir de şu var. Kitaba dokunmadan, taşa dokunmadan iyi satranççı olunmaz. Çok sevdiğim bir deyiş var ; “Bakarak olsaydı kedi kasap olurdu” diye.

KUL : Nilüfer hanım çok teşekkürler ve turnuvada başarılar. Kolay gelsin.