Mobile menu

Büyük Usta Suat Atalık; 'Hepsini Kıskanıyorum'

1964 Doğumlu. 1988’de hem kendisinin hem de Türkiye’nin satrançta ilk Büyükusta normunu aldı. 1994’te Türkiye’nin ilk Büyükusta unvanlı sporcusu oldu. Sonra epey tartışmalı biçimde Türkiye adına yarışmayı bıraktı. İstanbul’da oturuyor ancak Bosna adına karşılaşmalara çıkıyordu. Derken Türk satrancında yaşanan gelişmeler ve TSF’nin ortaya koyduğu büyük ilerleme onu yeniden ata toprağına getirdi.


Eşi WGM Ekaterina Atalık ile birlikte artık Türkiye adına yarışıyor. Katya’nın, bayanlar kategorisinde Avrupa Bireysel de Şampiyon olması sonrası, bir süre “şampiyonun eşi” olarak anılmak onu içten içe kızdırsa da, şimdi doğumu yaklaşan bebeğinin ve yeni karşılaşmaların heyecanı içinde.


FIDE’nin “elo” sıralamasında 2619’luk derecesiyle “101.” sırada bulunan Büyükusta Suat Atalık ile bu kez TSF’nin gururu, Atatürk Satranç Merkezi’nde buluştuk ve İsviçre’nin Biel kentinde düzenlenecek açık turnuva öncesi merak ettiklerimizi sorduk.


Başkanvekili Murat Kul’un Büyükusta Suat Atalık ile röportajı için lütfen haberin devamını tıklayınız.

Murat Kul : 1999’da Türkiye adına yarışmayı bırakıp Bosna’ya geçmiştiniz. Bunun nedeni sorulduğunda da “yöneticilerin ağız kokusunu” çekmemek ve “ne olursa olsun TSF adına oynamamak” demiştiniz.  (www.satrancokulu.com/index.php?module=subjects&func=viewpage&pageid=154)
Şimdi ne değişti de Türkiye’ye geri döndünüz ?

Suat Atalık : Birincisi şu ki, TSF benim ayrıldığım dönemin TSF’si değil. Bugün artık TSF Dünyanın “en iyi” satranç federasyonu. Bunu yalnız ben söylemiyorum. Yabancılar da söylüyor. Federasyonun sporculara yönelik tavrı giderek profesyonelleşti. Maaşlar ödeniyor, sigortalarımız yatıyor, telefon ettiğinizde size “alo” demiyorlar. Turnuvalara katılabiliyoruz. Sponsorluk alanında olsun diğer alanlarda olsun satranca kaynak yaratabiliyorlar. Yani olumlu yönde değişim var. Bunları gördüğüm için döndüm.

           

Murat Kul : 2003 Yılında verdiğiniz röportajınızda çok eleştirilen hatta epey ağır ve rahatsız edici cümleler de vardı. Sonradan “keşke böyle söylemeseydim” dediğiniz oldu mu ?

Suat Atalık : Hayır olmadı. Benim ne amaçla söylediğim çok açık. Her şey değişiyor. Bu bazen olumlu yönde oluyor, bazen olumsuz yönde oluyor. O dönem satranç adına her şeyin çok olumsuz gittiği bir dönemdi. Bugün iyiye doğru bir değişim var. Ülkeme, halkıma yönelik bir ifade asla değildi onlar. İçinde bulunduğum ortamın, yaşadığım şeylerin ifadesiydi.

Murat Kul : Size yönelik eleştirilerde biraz da ilk ve tek GM, Büyükusta olmanızın da bir etkisi oldu mu sizce ?

Suat Atalık : Türkiye’de yalnız satranç alanında değil, genel olarak yaygın olan iki tür eleştiri var. Birincisi olumsuz bir şey olduğunda bunun altında hemen bir “dış mihrak” arıyoruz, ikincisi ise (benim başıma geldiği gibi), kendi içimizden birisi daha iyi bir şeyler yaptığında, bir başarı elde ettiğinde “aman şimdi rahatımız kaçacak bir de bununla mı uğraşacağız” diye var olan “vasatı” koruma endişesi içinde farklı olanı, yeni olanı ve bizden daha başarılı olanı sistemin dışına çıkarmaya, atmaya çalışıyoruz.

Murat Kul : İtalya, Torino’da gerçekleşen son satranç olimpiyatlarında aldığınız kısa beraberlikler nedeniyle de eleştirildiniz. Neden beraberliğe razı oldunuz ? Kazanamaz mıydınız ?

Suat Atalık : Olimpiyatlar bir “takım” turnuvası, “bireysel” değil. Takım kaptanının takdir ve görüşünü de dikkate alıyorsunuz. Kaptanımızın düşüncesi her masadan puan çıkarmaktı. Üstelik Türk takımı homojen değildi. Dolayısıyla ben 13, Gurevich 12 karşılaşma yaptık turnuva boyunca. Dinlenme olanağımız yoktu. Öte yandan böylesi güçlü bir turnuvada özellikle siyahlarla oynarken beraberlik kabul edilebilir bir şeydir. Özellikle kısa beraberlikler diğer maçlar için bana dinlenme olanağı tanıdı. Açıkçası yalnızca iki beraberliğimi, eleştirilebilir görüyorum. Timoscenko ve Kveinys’e karşı oynadıklarımı. Ancak şu da var. 13 Maçın 12’sinden puan çıkardım. Takım adına bunun daha önemli olduğunu düşünüyorum.

                  

Murat Kul : FİDE Başkan Vekili Makropoulos TSF’nin açılışı için geldiğinde epeyce bir sohbet olanağı bulduk. Makropoulos eskiye göre Dünya’da çok sayıda GM olduğunu belki GM unvanı üzerinde yeni bir unvan gerektiğini söyledi. Büyükusta Atalık yeni bir unvan ister mi ?

Suat Atalık :  Hayır gerek yok. Ancak GM unvanını almak belki daha sıkı koşullara bağlanabilir. Şu anda 1100 civarında GM var. Bence bu sayı çok fazla. Düşünsenize ben ilk GM normumu 1988’de almıştım. GM olana kadar aradan tam beş yıl geçmiş. Oysa şimdi bazı isimlerin çok kolay GM olduğunu görüyoruz. İşte Rus,  Afromeev. Neredeyse tüm normlarını tek bir Rus kentindeki turnuvadan almış. Üstelik ilk yüz içinde. Oyunlarına bakıyorum bu dereceyi yapacak kadar güçlü değil. Demek ki başka bir şeyler var diye düşünüyor insan.

Murat Kul : Temmuz 2006 tarihli FİDE kuvvet sıralamasına baktığınızda şunu görüyorsunuz. Üst düzey satranççıların yaşı giderek küçülüyor. Çocuk yaşta Büyükustaların sayısı hızla artıyor. Neler oluyor Dünya satrancında ?

Suat Atalık : Evet, yaş giderek küçülüyor. Karjakin, Magnus Carlsen, Parimarjan Negi gibi isimler çocuk yaşta GM oldular. Bu isimlerle mücadele edebilmek benim yaşımdakiler için giderek zorlaşıyor. Daha çok çalışmak daha çok fiziksel hazırlık gerekiyor. GM olabilmek için artık üst sınır 20 - 25’e çekilmiş durumda. Ya 25 yada daha küçük yaşta GM oluyorsunuz yada artık sizin için çok geç oluyor. Bence Türkiye olarak biz de bundan ders çıkarmalıyız. Genç yeteneklerimizi, sporcularımızı bir sistem içinde düşünmeliyiz. 15 Yaşına kadar 2300’lük bir kuvvet derecesini, 20’sine kadar 2500 ve üstünü hedefleyen bir sistem oluşturmalıyız. Önemli olan kurduğunuz sistem ve bu sistemin beraberinde getireceği bireysel başarılar.

            

Murat Kul : Tam yerine geldik o halde. Türkiye satranç alanında ne yazık ki istenilen düzeyde ve sayıda sporculara henüz sahip değil. Oysa bırakın eski Sovyet coğrafyasını komşu Yunanistan’da bile daha çok sayıda GM var. Bunun nedeni ne ?

Suat Atalık : Satrançta profesyonelleşme Türkiye’de son yılların eseri. Daha önce TSF’de böyle bir şey yoktu. Bu denli uluslararası turnuva ve aktivite yoktu. Bakın Yunanistan bizim şimdi yaptığımız değişimi, profesyonelleşmeyi 1980-81’de yaptı. İlk Büyükustasını da 1987’de çıkardı. Türkiye için hedef 2010’dur. 2010’dan itibaren Büyükustalar çıkmaya başlayacaktır. Daha önce de olursa ne ala. Ancak başka şeyler de var. Örneğin Japonya. Bu ülke satranç için gereken her şeye fazlasıyla sahip ama bu alanda son derece zayıflar. Neden, çünkü para kazanmaya, sanayi üretimine dönük bir toplumsal kültür içinde spor görece zayıf kalmış. TSF şu anda yatay gelişmede ve kurumsal olarak son derece başarılı. Üst düzey sportif başarı ise ancak süreç içinde olabilecek bir şey. Bugünden yarına şampiyon olmak satrançta o kadar kolay değil. Unutmayın ki 2000 öncesinde Türkiye’de gerçek anlamda uluslararası turnuva bile yapılamıyordu.

Murat Kul : Geriden gelenlere, çocuklara, gençlere satrançta ustalık yolunda neler öneriyorsunuz ? Bu işin sırrı ne ?

Suat Atalık : Teknik açıdan önce çok çalışmak. Çok sayıda kuvvetli turnuvaya katılmak. Temel teorileri iyi öğrenmek. Bir de bizde genellikle unutulan iki tarafı var. Birincisi fiziksel açıdan güçlü olmak. Güçlü ve uzun turnuvalar için bu şart. Herkes şunu iyi bilmeli satranç bir zihin sporu değil. Satranç bir spor. Sadece zihniniz değil, vücudunuz da hazır olmalı. Diğeri ise kültürel altyapı. İyi bir satranççı kitap okumalı, dünyayı bilmeli, estetik duygusu olmalı. Eski Büyükustalara bakın Alekhine, Capablanca bu isimler yalnızca usta satranççı değiller, aynı zamanda birer kültür adamı onlar.

Murat Kul : Favori oyuncularınız hangileri ? Bir gün Dünya Şampiyonu olabilecek misiniz ? Kıskançlığınızdan çatladığınız oluyor mu ?

Suat Atalık :  Olmaz mı, oluyor tabii. Her gece Dünya şampiyonluğu hayaliyle yatıyor sabah Suat Atalık olarak uyanıyorum. Hepsini kıskanıyorum. 2001 Yılında Moskova’daki Dünya Şampiyonluğunda şunu fark etmiştim ; Oynayan 10 kişiydi, gerisi ben dahil turist olarak gelmişti. Bence hala Kasparov’un yeri tam olarak doldurulamadı. Tepede şimdi şöyle bir grup var ; Topalov, Anand, Kramnik ve Kasparov. Öte yandan, örneğin Torino Olimpiyatlarında Kramnik’in bazı maçları oldu ki olağanüstüydü.

Murat Kul : Kimileri günümüz satrancının eskinin çok ötesinde gelişme kaydettiğini ancak eskiden olduğu gibi “unutulmaz partiler” döneminin de bittiğini düşünüyor. Doğru mu bu ?

Suat Atalık : Tam olarak değil. Lasker ile Capablanca arasında 1914’te St.Petersburg’da oynanan karşılaşma f5 hamlesi ile son derece yenilikçi idi. Ancak bugün bunların benzeri o kadar çok oyun var ki şimdi pek fazla şey ifade etmeyebilir. Tabii günümüz satrancı da değişti gerçekten. Yazılımlarla milyonlarca oyuna anında ulaşıyorsunuz. Enformasyon gelişti ve yaygınlaştı. Bunlar etkiledi tabii satrancı ve oyuncuları. Ancak eski partiler gibi partiler de yok değil. Kramnik ile Aronian arasında Torino’da oynanan karşılaşma çok etkileyiciydi örneğin.

                         

Murat Kul : Bir de TSF’nin “eşsiz” Forum ortamında tartışılan “yazışmalı satranç” konusu var. Yazışmalı satranç ile bildiğimiz satranç arasında ne fark var ? Bu iki şey karşılaştırılabilirler mi ?

Suat Atalık : Yazışmalı satrancı örneğin benim oynadığım yarışma satrancı ile, bir rakiple yüz yüze, belli bir süre içinde mücadele ile karşılaştırmak mümkün değil. Bu ayrı bir tür.
Eğer başka bir spor dalından, diyelim ki yüzmeden söz edecek olursak, yazışmalı satranç daha çok senkronize yüzme gibidir. Yüzme ayrı, senkronize yüzme, ayrı şeylerdir. Eskiden yazılı kaynaklardan, tanıdıklarınızdan yararlanarak hamleleri oluştururdunuz. Şimdi teknoloji o kadar gelişti ki buna neredeyse ihtiyaç kalmadı. Bir anda binlerce, yüz binlerce oyuna, hamleye ulaşmanız mümkün.    

Murat Kul : Kendinizi nasıl hissediyorsunuz umarım sizi yormadım ?

Suat Atalık : Hayır çok iyiyim. Olimpiyatlardan sonra Bosna Ligi’nde oynadım. 2700 Performans gösterdim. 22 Temmuzda İsviçre’nin Biel kentine gidiyorum. Yine bir turnuvada oynayacağım. Boş durmak yok.

Murat Kul : Yolunuz açık olsun. Başarılar.