Mobile menu

CORONA MATI-2

adsz tasarm 13NE YAŞIYORUZ?

Kontrol edemediğimiz olayların başında kayıplar geliyor. Sevilen birinin kaybı sonrasında ondan yoksun kalma durumunda yas tutuyoruz. Kaybedilen kişinin özlenmesi ve beraber yaşanan güzel anların zihinde canlanması son derece doğalken, sorun, kaybın ardından kaybedilen kişinin sürekli kayıp dönemindeki hali ile akla geldiği ve acı, aşırı üzüntü, çökkünlük gibi olumsuz duygu hallerinin azalmadan sürdüğü zaman ortaya çıkıyor. Yas tutma biçimi de kişiden kişiye farklılık gösterebiliyor. Bu farklılık çoğu zaman kişinin yapısına bağlı olmakla birlikte, önceki yaşam deneyimleri, kişinin kaybedilene yüklediği anlam, kaybın beklenip beklenmediği ve şekli, kişinin yas öncesi psikolojik durumu gibi etkenler yas sürecinin nasıl geçeceğini belirliyor.

Eğer bir kayıpta bunları yaşayabiliyorsak, şimdi lütfen pandemi başlangıcından bu yana kaybettiklerinizi düşünün… Dışarıda özgürce dolaşabilme, istediğiniz yere gidebilme, iş ya da okul vb hayatı, sosyal ortamlarınız, spor-bakım vb ortamlar, sevdiklerinizle görüşebilme durumları, her şey hazırken ertelenen turnuvalar vs… Ve kaybın ortaya çıkma şekli… Eğer çaresiz bir hastalık varsa, ona konduramasanız da, yine de beklenen bir durumdur kayıp. Bu virüs nedeniyle söz konusu tarihlerde bunları yaşayacağınızı tahmin ediyor muydunuz? Etmiyorduysanız kayıp beklenmedik şekilde ve ani olmuş demektir ve bu durumda etkisinin daha şok edici olmasını beklemek pek de abartılı olmaz.

Peki daha önce böyle bir yaşantıya sahip miydiniz? Depremi yaşayanların bir sonraki depremlerdeki ruhsal durumlarından pay biçelim…

Belki de en önemlilerinden biri: Kişilik yapınız nasıl? Pandemiden hemen önceki ruh haliniz nasıldı?... Eğer o günlerde zaten var olan bir depresif hal söz konusuysa, kriz durumuyla baş edebilme direnciniz de düşük olabilecektir.

Yaşanan büyük kayıplarda, insan başta kaybı kabullenemez ve onunla yüzleşemez. Kayıp hiç gerçekleşmemiş gibi davranılır. Kendi başına böyle bir şeyin gelebileceğine inanılmaz. Bizlerde de öyle olmadı mı? Hatta benim o dönemde yurt dışına çıkan arkadaşlarım bile oldu olayın vahametini algılayamayıp. Bir taraftan “Bizde de önlem alınmalı” deyip diğer taraftan sıkı fıkı ilişkilerimize devam ettik, kimi zaman hijyeni bile hiçe sayarak. Ne zaman ki evlere kapandık, o zaman bir korku/gerilim filminin oyuncuları gibi hissettik kendimizi. Bilinmezlikler, belirsizlikler ve bilgi kirliliği de gerilimimizi arttırdı.

Bir süre sonra içinde olmak zorunda kaldığımız bu yaşam biçiminin varlığını kabul edip, büyük bir öfke duyarak diğer evreye geçtik. Öfkemiz bazen çevremize, bazen kaybettiğimiz ortamlara, bazen de yetkililere olabildi. Çünkü biz bunu hak etmemiştik ve bunlar ne diye bizim başımıza geliyordu? Neyse ki günlük yaşam koşturmacalarımızın şekli değişse de hızı değişmedi. Öğrenciler online dersten, turnuvalardan başlarını kaldıramadı, yetişkinler online işlerden ve haber programlarından…

Sonra sorgulamalarla öfkemiz dindi ve başka bir aşamaya geçtik.Bu kez pazarlık yoluyla bir uzlaşma arayışı başladı. Pazarlık sosyal medya üzerinden, basın yayın araçları yardımıyla hala da yapılmakta. Riskli grupların artık hareketsizlikten sağlıklarının bozulduğu söylemleri sıkça duyulmaya başlandı ve kısıtlamaların şekli biraz değişti. Ancak yetkililer gevşememek gerektiğini söyledikçe bir ürperti de içimizde dolaşmıyor değil. Hiç birimiz sabırsız davranıp kendimizi ya da sevdiklerimizin hayatını tehlikeye atmak istemiyoruz… Ve farkına varmadan aslında bu durumla uzlaşıyor muyuz acaba?

Yarın CORONA MATI-3 ‘te görüşmek üzere…

Psikolog Aytaç Kendirci